-
Depremin Yaralarının Sarılmasında, Bireysel İnsani ve Vicdani Sorumluluk ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Çalışmaları Anlayışının Önemi ve İletişimi
Sevgili Dostlar merhaba,
Bugün hem kendim hem de FMA Akademi için yeni bir yazı serisine başlamanın heyecanı içerisindeyim. Uzun zamandır düşündüğüm bilgilendirme, farkındalık oluşturma, ilham verme ve harekete geçirme amaçlı yazı serisi çalışmasına, okuduğunuz bu yazı ile başlamış oluyoruz. Umarım bu serinin ilk yazısını ve sonraki yazılarımızı severek, beğenir, iş ve özel hayatınızla ilgili faydalı bilgiler edinirsiniz. Bizler de amacımıza ulaşmanın mutluluğunu, huzurunu ve keyfini yaşarız. Geri bildirimleriniz için yazmayı hep hatırlayınız ve yazınız lütfen, diyorum ve ilk konumuzla başlıyorum.
Planladığımızın aksine, göz ardı edemeyeceğimiz malum gündemimiz nedeniyle acı bir konu ve üzüntü veren ve fakat bölge ve ülke olarak bir uyanışa vesile olacağına inandığım depremle yazı serimize başlıyoruz. Bugün, 6 Şubat 2023 Pazartesi günü yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremi, etkilerini, bireysel ve kurumsal olarak yaptıklarımızı ve yapmamız gerekenler hakkında yazacağım.
DEPREMİN YARALARININ SARILMASINDA, BİREYSEL İNSANİ VE VİCDANİ SORUMLULUK VE KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK ÇALIŞMALARI ANLAYIŞININ ÖNEMİ VE İLETİŞİMİ
“İnsanlığın bugünkü yaşam kalitesini yükseltmede, bireyler ve kurumlar için geleceği öngörülebilir kılmada, aranan, öncü bir kuruluş olmak” vizyonuyla çıktığımız yolculuğumuzda, deprem gibi yıkıcı etkiye sahip kriz anında yaptıklarımız ve yapılmasını önerdiğimiz çalışmaların, resmi kurumlara, sivil toplum kurumlarına, meslek örgütlerine ve bireylere ilham ve rehber olmasını diliyorum.
Deprem gibi yıkıcı etkiye sahip kriz zamanları, birliğe, dayanışmaya, yaralarımızı sarmaya ve nihayet üretime devam etmeye en fazla ihtiyaç duyduğumuz zamanlardır.
İki safha halinde yönetilmesi gereken afet yönetiminin ilk safhasında, afetzedelerin birincil ve temel ihtiyaçları, beslenme, barınma ve güvenlik ihtiyaçları, yani fiziksel ihtiyaçları karşılanmalıdır.
Ardından, ikinci safha olarak duygusal ve zihinsel ihtiyaçları karşılanmalıdır.
Duruma, zamana, yere, ihtiyaca ve beklentiye göre, iç içe ve eş zamanlı da başlatılabilecek olan bu iki safha destek çalışmaları, depremden etkilenenlerin, deprem öncesi normal hayatlarına, olabilecek en kısa zamanda ve en az hasarla dönmelerine destek olacaktır.
Toplam 11 ilimizde yaşanan bu depremle birlikte, çok şey yaşadık, deneyimledik ve öğrendik. Özellikle, depremin ilk günlerindeki, arama kurtarma ve diğer desteklerdeki bireysel desteklerle, bu, had safhaya ulaştı. Kimisi enkazlarda elleriyle moloz temizledi, kimi ekmeğini ve evini bölüştü. Büyük bir birlik ve dayanışma örneği sergiledik. Deprem bölgelerinde ve tahliye bölgelerinde, kurtarma ve her türlü destek hizmeti veren, başta AFAD ve Kızılay olmak üzere, tüm kamu kurumları, belediyelere ve gönüllü kurumlara ve mensuplarına, bireysel gönüllü olarak destek veren, uzak ülke ve şehirlerden gelen güzel yürekli, yüce ruhlu insanlara, bu yazı vasıtasıyla şükranlarımı sunuyorum. Bu ülke ve toplum, yaptıklarınızı hep hatırlayacaktır, minnettardır.
DEPREMDEN KORUNMADA ORTAK BİLİNÇ HALİ VE ÖNEMİ
Bu gibi, etki derecesi yüksek afetlerde gerek bireysel gerekse kurumsal olarak, ortak bir anlayış ve bilinçle hareket edilmelidir. İhtiyacımız olan bu bilinç hali, sistematize de edilmelidir. Arama ve kurtarma çalışmalarına katılacak ekiplerin, gerekli eğitimleri almasını hem fiziksel hem de psikolojik olarak hazır hale gelmesini sağlamalıyız. Arama ve kurtarma çalışmalarına, doğrudan katılacak bu ekipler, AFAD ve diğer sivil toplum kuruluşlarında olduğu gibi, bu işi profesyonel bir meslek olarak yapabilecek, mahalle ve iş yerlerinde de ihtiyaç durumunda görev alabilecek, eğitimli ve hazır ekipler haline gelebilirler. Gönüllülerden oluşan bu ekiplerin, mutlaka ama mutlaka gerekli eğitimleri almaları ve bu eğitimleri belli aralıklarda hem teorik hem de pratik olarak tazelemeleri gerekiyor. Tüm bunları yapmak, öncelikle enkaz çalışmalarına katılacakların kendisi ve çevrelerindekilerin can güvenliğini koruyacak, sonrasında da enkaz altındakilerin kurtarılma şansını artıracaktır.
Bir vatandaşın, bireysel olarak yapması gereken ve yaptığı çalışmalar hakkında paylaşımda bulunmasını çok doğru bulmuyorum. Ancak, kurumların, yaptıklarını ve yapacaklarını kamuoyu ile paylaşmaları gerektiğini, hatta bu paylaşımı özellikle yapmalarının bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum.
Bu yapılanlar ve yapılacaklar, şirketlerin hem insani ve vicdani sorumluluk hem de kurumsal sosyal sorumluluk anlayışıyla gerçekleşmelidir. İlber Ortaylı Hoca’mızın da dediği gibi, bugün ve böylesi dönemler, borç ödeme günüdür, “yani bu yıl ar yılıdır, ar yılı olmalıdır.” Şirketler de bu borcun gereği konusunda yaptıkları ile ilgili makul ve gerçekçi çerçevede paylaşımlarla bizleri, yani kamuoyunu bilgilendirmek zorundadır.
Büyüklüğü ne olursa olsun, az veya çok demeden, hangi konuda katkısı olacaksa, tüm birey, sivil toplum kuruluşları ve şirketler, depremden etkilenenlere ve depremden etkilenen bölgelere destek vermelidir. Şu ana kadar, güzel çalışmalar yapıldı. Hayatlara dokunan destekler verildi. Ancak, şimdi bunu sürdürmeli, devamını getirmeliyiz.
Yaraları belli bir derecede sarana kadar, öncelikli gündemimiz, “deprem”, deprem bölgesi olduğumuz için de sürekli gündemimiz, “depremden korunma”, olmalıdır. Hem mevcut yaraları sarmak hem de yeni depremlerde benzer derin yaraların açılmaması için, bunu yapmak zorundayız. Depremi öncelikli gündemimizde tutup, gereğini yapmaya devam ederek, bölgeye, ülkeye ve insanlığa olan borcumuzu ödeyebiliriz.
FMA AKADEMİ NELER YAPTI?
Burada, FMA Akademi olarak, bu borcu nasıl ödemeye çalıştığımızla ilgili bilgilendirme yapmak istiyorum. Yaptığımız ve devam ettiğimiz çalışmalarla ilgili haberleri, web sitemiz ve sosyal medya hesaplarımızda paylaştım. Dileyenler, detaylı bilgi için, web sitemizde "Duyurularımız" blog menüsünün duyurularımız alt menüsünü ve sosyal medya hesaplarımızı inceleyebilirler.
Misyonumuz, “hizmet verdiğimiz birey, grup, kuruluş ya da toplumların, sahip oldukları bireysel, bireylerarası, kurumsal ve toplumsal farkındalığını artırarak yaşam kalitelerinin gelişimine destek olmaktır.” Misyonumuza uygun olarak, afet bölgelerindeki ve tahliye bölgelerindeki depremzedeler için, depremin yaralarını sarmak, faydalı ve etkili çözümler üretmek üzere, depremin meydana geldiği ilk günden bu yana hem bireysel hem de kurumsal olarak, çalışmalarımız devam ediyor.
ERDEMLİ TOPLUM VE KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUĞUN ÖNEMİ
Birlik ve dayanışma, bizi biz yapan temel değerlerimiz ve erdemli insan ve toplum olma gereğidir. Hem insani ve vicdani hem de kurumsal sosyal sorumluluk anlayışımızla imkanlarımız ve gücümüz ölçüsünde, kriz yönetimi ve normale dönme yönetim desteği çalışmalarına devam edeceğiz. Hayata ve hayatlara dokunup fayda sağlayabilmek, en büyük motivasyon kaynağımızdır. Yapmaya çalıştıklarımızı, örnek teşkil etmek, güdülemek, harekete geçirmek, teşvik etmek ve ilgililere yönelik daha geniş alanda duyurmak için makul bir çerçeve ve metotla paylaşarak, iletişimini de yapmanın değerli olduğunu düşünüyoruz.
Arama ve kurtarma çalışmaları sürerken, aile üyesini, akrabasını, arkadaşını, dostunu, komşusunu, evini, arabasını ve işyerini kaybeden vatandaşlarımızın temel ihtiyaçlarını karşılamalarının, öncelikli konu olduğu düşüncesinden hareketle, çalışmalarımızı başlattık ve gerçekleştirdik.
Beyin emeği ile para kazanan bir kurum olarak, sınırlı ekonomik ve operasyonel kapasitemizle destek çalışmalarımızı yapmaya başladık. Sınırlı ekonomik ve operasyonel desteğimizle kalmayıp daha fazla katkı yapmak için farklı çalışma yöntemleri ve kanalları geliştirmeye başladık. Bu kapsamda, ekonomik ve operasyonel kapasitesi doğal olarak bizden daha büyük ve güçlü durumdaki aile şirketi sahibi dostlarımızla çalışarak, etki alanımızı genişletmek ve daha fazla katkı sağlamak istedik.
“FMA Akademi, Kurumsal Sosyal Sorumluluk Anlayışıyla, Depremin Yaralarının Sarılması Konusunda Çalışmalar Yapmaya Devam Ediyor” dedik ve bunun gereklerini yerine getirmeye devam ettiğimizi ve devam edeceğimizi duyurularımız bölümünde paylaşmıştık.
Deprem bölgeleri ve tahliye bölgelerindeki vatandaşlarımızın temel ihtiyaçlarının karşılanması için, başta ekonomik güç ve diğer etki odağı danışan aile şirketi sahibi dostlarımız olmak üzere, ilgililerle de hep irtibat halinde olduk.
Bireysel olarak yapabileceklerimiz sınırlı ve büyük bir bölgede gerçekleşen afet hakkında bilgi akışı ve desteklerin ulaştırılması için, bir üst akıl ve sisteme ihtiyaç vardı. Bu da resmi kurumlar ve resmi kurumlarla koordineli çalışan platformlardı. Bundan dolayı, onlarla sıkı bir iletişim halinde olduk.
İletişim ve koordinasyonun resmi kurumlar ve resmi kurumlarla koordineli çalışan platformlar vasıtasıyla sağlanmasından sonra, kurumsal destek çalışmalarına geçtik. Afetin boyutları çok büyük olduğu için, her türlü ve her miktarda desteğe ihtiyaç olduğunu bizzat sahada görüyor ve görmediğimiz yerler için de iletişim kanalları vasıtasıyla takip ediyorduk.
Misyonumuz gereği, deprem bölgelerindeki ve tahliye bölgelerindeki, başta danışan aile şirketi sahibi ve çalışanı dostlarımız olmak üzere, diğer etki gücüne sahip dostlarımız nezdinde, toplumsal, kurumsal ve bireysel imkanları ile ilgili farkındalık oluşturduk ve farkındalıklarını artırdık. Böylece, onları, kurumsal sosyal sorumluluk kültürü ile motive edip, harekete geçmeleri için güdüleyerek, depremzedelerin yaşam kalitelerine destek olmaları için sürece daha çok katılmalarını sağladık. Birbirinden değerli ve yüce gönüllü paydaşlarımız, sınırlarını zorlayarak fedakarlıklar yaptılar, değerli çalışmalar yaparak katkı sağladılar. Burada, onlara ayrıca teşekkür etmeden geçmek istemiyorum. Gerçekten içten, değerli ve fedakarca sağladıkları destekler için teşekkür ediyorum.
İÇİMİZİ ISITAN KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK UYGULAMALARI
Arama ve kurtarma çalışmaları sonrasında, gıda, giyecek ve barınma konusunda en kısa zamanda harekete geçip insani yardımların, deprem bölgelerine ulaştırılması ve hatta bazı ihtiyaçların üretilmesi ve ulaştırılması konusunda, doğrudan ve dolaylı olarak çalışmalar yaptık. Koordineli olarak çalıştığımız danışan aile şirketlerimizin, sorumluluk bilinciyle, depremzedelerin acil ve öncelikli ihtiyaçları arasında yer alan, barınma, ısınma, enerji ve tıbbi malzeme gibi ihtiyaçları için, üretim hattını değiştirerek ya da üretim hattına ekleme yaparak soba, çadır, ocak, jeneratör ve tıbbi malzeme üretiminde ve ulaştırılmasında güdüleyici ve yönlendirici bir rol oynadık. Özellikle, çadırlarda kalan depremzedelerin öncelikli ihtiyaçları arasında yer alan soba konusunda, toz, telef toplama ve iklimlendirme sanayiinde faaliyet gösteren bir danışan aile şirketimiz, soba üretimi gerçekleştirdi ve bölgeye sevkini sağladı. Aynı şekilde, diğer bir danışan aile şirketimiz, bölgede yer alan şirketlerin yeniden üretime geçebilmesi için, iletişim kurarak değerli bir çalışma başlattı. Bu çalışma sonucunda, zarar gören fabrikanın, üretime yeniden devam edebilmesi için gerekli olan kontrolleri yapıp, tamir ve parça değişimi çalışmasını gerçekleştirdi. Tüm bunlar, maddi bir beklentiye girilmeden yapıldı. Burada, tek tek sayamayacağım bu şekilde bedenleri ısıtmanın yanında, kalpleri de ısıtan bu ve benzeri birçok çalışma yapıldı.
Bu yüce ruhlu aile şirketi sahibi dostlarımız, işletmelerin tek amacının, para kazanmak olmadığını, ihtiyaç halinde, maddi ve manevi varlıklarını tereddüt etmeden paylaşabileceklerini gösterdiler. Medyada ve çevrenizde, bunun birçok örneğini görmüş ve duymuşsunuzdur. Birçok şirket, kurum ve marka, bu topraklara ve topluma olan borcunu ödemek için, gayret etti ve yürekleri ısıtan işler yaptı.
İletişim halinde olduğumuz aile şirketlerinin bu konudaki sorumluluk duygusu ve farkındalıklarının yüksek seviyede olduğunu görmek, motivasyon oluşturdu, umut ve moral oldu. Ekonomik güç ve imkânlarla diğer etki gücüne sahip dostlarımızı, dayanışma ile kurumsal sosyal sorumluluğa kanalize edip hep birlikte depremzedeler için fayda sağlayarak, yaralarını sarmalarına elimizden geldiğince katkı vermeye devam ediyoruz.
Gerek misafir ettiğimiz depremden etkilenen aile üyelerinden, gerekse temas halinde olduğum depremden etkilenen bireylerin, psikolojik, duygusal ve zihinsel olarak da desteklenmesi gerektiği, ciddi bir gerçektir. Bildiğiniz gibi, salt fizyolojik ihtiyaçların karşılanması, insanların sağlıklı bir şekilde hayatlarını idame etmelerini sağlamaya yetmez. İnsanların, zihinsel ve duygusal sağlık durumları da desteklenmelidir.
Şirketimizin merkezi Adana hem bir deprem bölgesi hem de depremin yıkıcı etkilerinin en fazla yaşandığı Hatay ve Kahramanmaraş ile sınır komşusu bir şehirdir. Dolayısıyla her şeyi, ülkenin diğer bölgelerindekilere göre daha yoğun yaşadık ve etkilendik.
Deprem ve toplumu derinden etkileyen tüm konularda olduğu gibi bu konuyu, öncelikli gündemimiz haline getirmemiz ve daha yoğun bir şekilde çalışmamızın bir nedeni de yaşanan depremde, diğer illere göre, daha az zarar görmemize rağmen, 11 il içerisinde olmamız ve depremin yıkıcı etkilerinin yaşandığı Hatay ve Kahramanmaraş’a komşu, Adıyaman’a da yakın olmamızdır.
MENTAL VE DUYGUSAL SAĞLIĞIN ÖNEMİ
Maddi ve ayni yardım desteği safhalarından sonra, en önemli safhayı ifade eden mental ve duygusal sağlık konusunda da depremzedelere destek olmamız gerektiğinin bilincindeydik. Bu safha için, doktorlar, diş hekimleri, fizyoterapistler, mühendisler ve berberlerden oluşan ekiplerin farklı ihtiyaçlar için vereceği desteğin yanında, mutlaka uzman psikologlar, psikiyatristler ve sosyal hizmet uzmanlarının koordineli olarak destek olmak için hem deprem bölgesinde hem de tahliye bölgesinde destek vermelerini tavsiye ettik.
Depremzedelerin yaşadığı psikolojik zorluklara yönelik, kurumlar, mahalli idareler, mülki idareler, sivil toplum kuruluşları ve özellikle, psikoloji ve sosyal hizmet alanlarındaki meslek örgütleri, sosyal sorumluluk bilinciyle görev almalıdır. Özellikle, tahliye bölgelerindeki depremzedelerin psikolojik olarak koordineli bir şekilde desteklenmesi için hem bireysel hem de kurumsal olarak ruhsal ve zihinsel çalışmalar yapılması gerektiğini belirttik ve bu yönde ilgilileri göreve çağırdık. Görüyorum ki birçok birey, belediyeler ve diğer ilgili kurumlar, sahaya inip çalışmalarına başladı. Bilim ve teamüle uygun, ortak akılla önerilerin dinlenmesi ve hayata geçirilmesi sevindiricidir.
Depreme, salt fiziki olarak değil, bireyin ve toplumun, ruh halini ve duygusal durumunu da etkilediği gerçeği, bilinci ve farkındalığı ile bakmalıyız. Bunu göz ardı ettiğimizde, yaptığımız çalışmalar, tam ve doğru olmayacaktır. Eksik kalacağı için, etkili de olmayacaktır.
Bilimsel olarak kanıtlanmamış olsa da Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidinde belirttiği üzere, fizyolojik ihtiyaçlardan başlayarak kendini gerçekleştirmeye kadar uzanan bir yolculuk vardır. Deprem sonrasında, fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçları, kısmen eksikler olsa da karşılandı. Bundan sonrası, ait olma ve sevgi ihtiyacı, değer ihtiyacı ve kendini gerçekleştirme, anlam arayışı ihtiyacıdır. Evini, işini, sevdiklerini, doğup büyüdüğü yeri kaybeden depremzedelerin, şimdi, fizyolojik ve güven ihtiyaçlarının ötesinde, farklı ve daha yüksek boyutlarda desteklenmeye ihtiyacı var. Özellikle, geleceğimizi oluşturan çocukların ve gençlerin bu kritik dönemde, daha fazla desteğe ve özene ihtiyacı vardır.
Bu kapsamda, tahliye bölgelerinde, depremzedelere, uyum kolaylıkları sağlayacak, sosyal psikoloji ve sosyal hizmet çalışmaları planlamalı ve hayata geçirilmelidir. Tekrar belirtmek isterim ki bu konuda, resmi kurumlar, mahalli idareler, mülki idareler, sivil toplum kuruluşları ve ilgili meslek örgütleri, daha planlı ve etkili bir şekilde inisiyatif almalıdır.
GELECEĞİN İNŞASINDA EĞİTİMİN YERİ VE ÖNEMİ
Eğitimin kesintisiz, tam, doğru ve etkili bir şekilde sürdürülmesi, sağlanmalıdır. Çocuklar ve gençler, bilindiği üzere, sınav sistemi ile lise ve üniversitelere giriyorlar. Adil bir sürecin işletilmesi için gerekli telafi çalışmaları yapılmalıdır. Mevcut ikametlerinde, ailelerine yakın olabilecekleri yerlerde, eğitimlerine devam etmeleri için, imkan sağlanmalı ve fırsat verilmelidir.
Özellikle, sınav öğrencileri durumundaki 8. ve 12. sınıf öğrencilerinin ayrıca desteklenmesi gerekiyor. Bu öğrencilerimize, özel telafi programları hazırlanmalı ve gerekli öğrenme ve eğitim iklimi sağlanmalıdır.
Uzaktan eğitim yerine, yerinde eğitim için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Yurtlara zaruri olarak yerleştirilen depremzedeler, daha uygun yerlere yerleştirilmelidir ve yurtları boşaltılan özellikle Fen Lisesi öğrencileri, derslerine okullarında devam etmelidir. Sonradan, bu yönde alınan karar ve uygulamalar sevindiricidir.
Üniversite öğrencileri, okullarına gitmeli ve eğitimlerine fiziki olarak devam etmelidir. Tehlike arz eden üniversitelerin öğrencileri, çevre illerdeki üniversitelerde eğitimlerine devam etmelidir. Sözgelimi ve tahliye kararında olduğu gibi, Hatay’daki Mustafa Kemal Üniversitesi öğrencileri, Mersin Üniversitesi’ne, Kahramanmaraş’taki Sütçü İmam Üniversitesi öğrencileri, Malatya’daki İnönü Üniversite’sine devam edebilir. Yaz tatili, 1 ay geç başlatılarak, bu dönemin kesintisiz bir şekilde yürütülmesi sağlanabilir.
Depremin, çok boyutlu bir afet olduğu ve bu boyutların her biri ile ilgili detaylı çalışmalar yapılması gerektiği gerçeğini, değerli ve kritik bir veri olarak almalıyız. Bu boyutların, birbiri ile kesişim noktaları olduğu için, birinin aksaması, diğerinin de aksamasına neden olabiliyor. Sözgelimi fiziki ihtiyaçlar karşılanmadan okulların açılması ve eğitime başlanması, eğitimden yeteri kadar verim alınamamasına neden olacaktır. Eğitimden, tam, doğru ve etkili bir şekilde verim alınabilmesi için, diğer öncelikli çalışmalar da yapılmalıdır.
NORMAL HAYATA DÖNÜŞ İÇİN AİLE ŞİRKETİ KOBİ’LERE VERİLMESİ GEREKEN DESTEKLERİN ÖNEMİ
Deprem bölgeleri ve ülke genelinde hayatın deprem öncesi normal hale dönebilmesi için, bireylere yapılan desteklerin yanında, kurumlar da desteklenmelidir. Özellikle, depremin duygusal ve zihinsel etkileri ile ilgili çalışmalara paralel olarak, ekonomik boyut ve hayatın yeniden inşası için de çalışmalar yapılmalıdır. Bu kapsamda, depremin ekonomik etkilerinin mikroekonomik, makroekonomik ve sosyoekonomik analizi ile ilgili ayrıntılı incelemeler yapılmalıdır. Bu etki analizleri, doğru politikaların kurgulanmasında ve stratejilerin oluşturulmasında rehber olacaktır. Konu, deprem sonrası yeniden inşa ve ekonomik iyileştirme süreçlerinde, piyasa ekonomisini de esas alan bir ekonomik gelişme yaklaşımı çerçevesinde ele alınmalıdır.
Dolayısıyla deprem sonrası bölgesel kalkınmanın hızla sağlanması açısından, bölgede yer alan, çoğu aile şirketi KOBİ’lere yönelik ve KOBİ’leri merkeze alan özel politikalar, stratejiler ve uygulamalar geliştirilmelidir. Bu konuda hem kamu otoriteleri hem iş dünyası dernekleri hem de oda, birlik ve bölge başkanlıkları sorumluluk ve inisiyatif almalıdır. Bu sorumluluk ve inisiyatifle gereken tedbirler alınmazsa hem bölge hem de ülke ekonomimiz için kapanması zor sonuçlarla karşı karşıya kalabiliriz.
Deprem bölgesindeki 11 ilin toplam nüfusu, 13,9 milyondur. Bu sayı, Türkiye’deki toplam nüfusun yüzde 16,39’unu oluşturuyor ve dünya üzerindeki 121 ülkenin nüfusundan daha fazla bir sayıyı ifade ediyor. Tahliye bölgelerini ve bu bölgelerle olan ekonomik, sosyal, sağlık ve eğitim gibi bağlantılılarını eklediğimizde, depremin etkilediği alanda oluşan etki derecesini ve etkilenen insan sayısı hakkında kanaatimiz biraz daha netleşmiş olur. Buna bağlı olarak, yaraların hem sosyal hem de ekonomik olarak acilen ve fakat planlı bir şekilde sarılmasının stratejik önemi ve zarureti daha net anlaşılmış olur.
DEPREMİN EKONOMİK BOYUTU
Farklı çalışmalarda ve raporlarda, rakamlar değişmekle birlikte, yaşanan depremin, Türkiye'nin gayrisafi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yüzde 0,5’i ile yüzde 2’si arasında bir maddi kayba neden olduğu belirtilmektedir. Deprem öncesinde hükümetin resmi ekonomik büyüme tahmini, yüzde 5,5'ti. Uluslararası Para Fonu (IMF), ocak ayında 2023 yılında Türkiye'ye ilişkin büyüme öngörüsünü yüzde 3'e düşürmüştü.
Yapılan ön çalışmalar, depremin en çok hasar verdiği üç il olan Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman'ın Türkiye'nin GSYİH'deki payının yüzde 2,6, ihracattaki payının da yüzde 2,2 olması ve depremin büyük ölçüde, tarım bölgelerini ve hafif sanayi üretimi yapılan bölgeleri etkilemiş olması, ekonomi üzerindeki etkilerinin sınırlı olabileceği yönündedir.
Depremin Türkiye’ye maliyeti hakkında ilk raporlardan biri, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu'ndan (TÜRKONFED) geldi. TÜRKONFED’in, "2023 Kahramanmaraş Depremi Afet Durum Raporu" başlıklı raporuna göre, Kahramanmaraş Depremi’nin 70,75 milyar doları konut zararı, 10,4 milyar doları milli gelir kaybı ve 2,91 milyar doları işgücü kaybı olmak üzere, toplamda 84,06 milyar dolar hasara neden olması beklenmektedir.
Ticaret Bakanlığı, ihracatın şubat ayında, yüzde 6,4 azalışla 18,6 milyar dolara gerilediğini duyurdu. Bu düşüş, depremin, ihracatı doğrudan 1,5 milyar dolar aşağı çektiği anlamına geliyor.
12 İLİN KARŞILAŞTIRMALI ŞUBAT 2022 VE ŞUBAT 2023 İHRACATI | ||||
İL | ŞUBAT 2022 | ŞUBAT 2023 | DEĞİŞİM ($) | DEĞİŞİM (%) |
Gaziantep | 900.723,38 | 520.772,79 | (-) 379.950,59 | -42,18 |
Mersin | 240.284,79 | 220.997,72 | (-) 19.287,08 | -8,02 |
Adana | 233.266,70 | 207.550,23 | (-) 23.116,47 | -11,17 |
Hatay | 299.393,05 | 108.293,42 | (-) 191.099,63 | -63,82 |
Kahramanmaraş | 130.264,01 | 51.654,33 | (-) 78.609,68 | -60,34 |
Malatya | 34.825,63 | 17.259,70 | (-) 17.565,92 | -50,44 |
Elazığ | 27.626,90 | 13.962,88 | (-) 13.664,02 | -49,46 |
Diyarbakır | 24.323,23 | 26.110,97 | (+) 1.787,74 | -7,34 |
Osmaniye | 20.399,67 | 13.716,65 | (-) 6.683,03 | -32,76 |
Şanlıurfa | 18.851,55 | 13.131,49 | (-) 5.720,05 | -30,34 |
Adıyaman | 5.229,02 | 6.833,11 | (+) 1.604,08 | 30,67 |
Kilis | 6.499,89 | 6.123,97 | (-) 375,92 | -5,78 |
TOPLAM | 1.942.087,82 | 1.206.407,26 | (-) 735.680,56 | -37,88 |
Türkiye İhracatçılar Birliği ihracat rakamlarına göre, deprem bölgesindeki illerimizde, Şubat 2023 ihracat rakamlarında, Şubat 2022’ye kıyasla Adıyaman (%30,67) ve Diyarbakır (%7,34) dışındaki illerde düşüş yaşanmıştır. Adıyaman ve Diyarbakır’daki bu yükseliş, yıllık yaklaşık 3.400 dolar civarında olduğundan ve toplama göre çok cüzi bir orana tekabül ettiğinden, kayda değer bir artış olduğu söylenemez. 12 il içerisinde, 900.723,38 dolar ile 2022 yılında lider olan Gaziantep, %42,18 düşüş ile 520.772,79 dolara düşmüştür. Gaziantep’in ihracatında yaşanan bu düşüş, 12 ilin toplamının yaklaşık %32’sine denk gelmektedir.
11 il arasından Adıyaman, 2022 yılında en düşük ihracat rakamlarına sahipken (5.229,02 dolar), 2023 yılında, Kilis en düşük ihracat rakamlarına sahip (6.123,97 dolar) il olmuştur.
2022 yılının ihracat rakamlarının ortalaması, yaklaşık olarak 161 bin dolardı. Bu meblağa en yakın olan il, Kahramanmaraş’tı. (130.264,01 dolar) Hatay’ın %63’lük bir gerilemeye uğramasıyla beraber 2023 ortalamasına en yakın (ortanca değere en yakın) il, Hatay (108.293,42 dolar) olmuştur.
Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre, bir yıl içinde ihracat rakamlarında en çok düşüş yaşayan ilimiz Hatay (191.099,63 dolar) olurken, Hatay’ı sırasıyla Kahramanmaraş (78.609,68 dolar), Malatya (17.565,92 dolar) ve Elazığ (13.664,02 dolar) takip etmektedir.
Azalan değişimi baz aldığımızda, en az olumsuz etkilenen il Kilis (-%5,7), sonrasında sırasıyla Mersin (-%8,02) ve Adana (-%11,1) olmuştur.
Türkiye’deki bir yıllık değişim -%9,10 olarak hesaplanmıştır ve bu oran, 1.665.182,79 dolara denk gelmektedir. Depremden etkilenen 12 ilde ise değişim miktarı, -%37,88 olarak hesaplanmıştır ve bu oran, 735.680,56 dolara denk gelmektedir. Yani, Türkiye ihracatındaki düşüşün, %44’ünü deprem bölgesindeki 12 il oluşturmaktadır.
İllerin milli gelire katkılarındaki azalmaya paralel olarak afete maruz kalan 12 ilin ihracatının, ihracatı göğüsleyen liman altyapısının bozulmasının da etkisiyle, milli gelir kaybının, 15 milyar doların üstüne çıkabileceği tahmin edilebilir. Bu da, depremin maliyetinin, 90 milyar dolara çıkabileceğine işaret etmektedir.
Eğitim, sağlık, ulaşım, iletişim gibi boyutlar ve diğer illere olan doğrudan ve dolaylı etki de hesaba katıldığında, bu maliyetin daha da artacağını söylemek mümkündür. Tüm bu kaybı telafi etmek, bizlerin sorumluluğundadır. Hem birey hem de kurumsal olarak, bu kaybı telafi etmek zorundayız.
Ne iş yaparsak yapalım, hangi pozisyonda olursak olalım, toplum, kurumlar ve bireyler olarak uzun bir süre etkilerini yaşayacağımız depremin açtığı yaralarımızı, dayanışma ile sararak atlatacağımıza inanıyorum.
Farklı durum ve imkanlarda olmakla birlikte, eğitim, farkındalık, kültür ve vizyon açısından bizlerin yani üreten ve üretime doğrudan müdahil olan insanların ve kurumların hayattan asla düşmemesi gerekiyor. Deprem anında ve sonrasında, bu anlamda da görevli insanlar ve kurumlar olduğumuzu düşünüyoruz. Bu bilinç ve sorumlulukla, bu gibi olağanüstü durum ve koşullarda da bilgi, düşünce, farkındalık, öneri, tutum, davranış ve çözüm üretmeye, yol açmaya, yol bulmaya ve yol olmaya devam ettik ve bundan sonra da potansiyelimizi zorlayarak, bu konuda yüksek performansımızı ortaya koyacağız.
DEPREM BÖLGELERİNDEKİ AİLE ŞİRKETLERİNİ KONUŞMADAN GEÇEMEYİZ!
Burada, ana uzmanlık alanımız, aile şirketlerine özel bir parantez açmak istiyorum.
Deprem bölgelerindeki tüm aile şirketlerinin, kriz yönetimini sağlayarak ve krizin etkisini hafifleterek yeniden bölge ve ülke ekonomimize katkı vermeleri, kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde, normal hayatlarına devam etmeleri sağlanmalıdır.
Türkiye’deki şirketlerin %95’i ve halka açık olanların %75’i aile şirketidir. Aile şirketleri, faaliyet gösterdikleri ülkelerin ekonomisi başta olmak üzere, sosyal ve kültürel alanlardaki gelişimine büyük katkıda bulunurlar. Bu itibarla, aile şirketleri bu ve benzeri kriz dönemlerinde, özellikle desteklenmelidir.
Hem ekonomik hem de sosyal olarak yaralarının planlı bir şekilde sarılması zaruri duruma gelen, deprem bölgelerindeki çoğu aile şirketi KOBİ’lere yönelik ve KOBİ’leri merkeze alan özel politikalar, stratejiler ve uygulamalar geliştirilmelidir. Ekonomi ve istihdama katkıları açısından, deprem bölgesindeki aile şirketleri, acilen ve fakat planlı bir şekilde desteklenmelidir.
Yönetim Danışmanlığı, Eğitim Hizmetleri, Koçluk ve Mentörlük şirketi olarak, üyesi olduğumuz mesleki dernekler ve diğer sivil toplum kuruluşları ile koordineli bir şekilde deprem bölgelerindeki aile şirketlerinin, depremin sebep olduğu krizi ve etkilerini öncelikle kontrol altına almalarına, sonrasında da etkilerini en aza indirmelerine yönelik çalışmalar yapıyoruz.
FMA Akademi bünyesinde, “hizmet verdiğimiz birey, grup, kuruluş ya da toplumların sahip oldukları bireysel, bireylerarası, kurumsal ve toplumsal farkındalığı artırarak yaşam kalitelerinin gelişimine destek olma” misyonumuza uygun olarak, afet bölgesinde ihtiyaç duyan aile şirketlerine, bilgi, deneyim ve uzmanlık alanlarımızla kurumsal sosyal sorumluluk anlayışımız çerçevesinde destek vermeye başladık.
Bu konudaki gönüllü çalışmalarımız için, gerek yazılı, gerekse sözlü olarak iletişime geçen ve de direk inisiyatif alarak destek taahhüdünde bulunan meslektaşlarıma burada teşekkür etmeden geçemem. Gönüllü olarak destek vermeye hazır olduklarını bildiren değerli meslektaşlarıma, teşekkür ediyorum. Bu sorumluluk bilinci ve farkındalığı ile yaralarımızı daha kısa zamanda saracağımıza inanıyorum.
PEKİ, HAFIZALARDA NASIL BİR DEPREM HİKAYESİ KALACAK?
Bireysel ve kurumsal büyük bir birlik ve dayanışma göstererek depremin sebep olduğu acıları sarmaya çalıştık. Öncelikle insanlarımıza sonra da resmi kurumlara, yerel yönetimlere ve sivil toplum örgütlerine tekrar teşekkür ediyorum. Bu birliğin ve dayanışmanın değerini, unutmayacağız.
Bu yaptıklarımızın yanında, sonrası için de konuşmalıyız. Söylediğim gibi hem deprem bölgesindeyim hem de tahliye bölgesinde, depremden etkilenen dostlarımızla ve insanlarımızla yoğun olarak haşır neşirim.
Depremin yaşandığı 6 Şubat’tan bu yana, bir aydan fazla bir süre geçti. Üzülerek söylemek zorundayım ki tüm birlik ve dayanışma çabalarımıza rağmen, aldığımız mesafe, yeterli değildir. Detaylara girmek istemiyorum. Amacımız, önümüze bakmak, fayda sağlamak, katkı sunmak, olabildiğince kısa bir sürede, deprem öncesi hayatımıza dönmek olmalıdır.
PEKİ, ÖNCELİKLERİMİZ NELERDİR?
Önceliklerimiz, eğitim, sağlık, ekonomi, sosyoloji ve psikoloji gibi konulardaki sorunların acilen çözümü olmalıdır.
Tüm bu hengamede, güzel olan bir şey varsa, o da ülkenin ve dünyanın her noktasından yardımların kesilmeden devam etmesidir.
Şimdi iki önemli sorun var. Bunlar, deprem bölgesindeki yeniden ama bu defa depreme dayanıklı yerleşim durumu ve insani ihtiyaçlarla, evini, işyerini, doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı ve kazandığı şehrini can havliyle terk edip başka şehirlerde, tanıdığı veya hiç tanımadığı insanların yanına sığınanların durumu ve bundan sonraki yaşamlarıdır.
Birçoğunun yeni bir iş, kiralık ev, eşya, okul gibi yaşamsal sorunları ortaya çıkmıştır. Bunları çözecek güçlü bir devlete, belediyelere, sivil toplum kuruluşlarına ve merhametli, yardımsever halk organizasyonlarına ve bunların sürmesine olan ihtiyacımız, olağanüstü boyutlardadır.
PEKİ, DEVLETİMİZE, BELEDİYELERE ve SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINA DÜŞEN GÖREVLER NELERDİR?
Deprem ile ortaya çıkan sorunların çözümünde görev alacak bürokratik ve ekonomik önlemleri rasyonel olarak alıp, aklın, bilimin ve mevzuatın rehberliğinde, yıkılan şehirlerin, doğru zemin etütleriyle ve projelerle, az katlı, güvenli olarak inşa edilmelerinin yolu açılmalıdır.
Bunu yaparken, katılımcı bir yöntem belirlenmelidir. Ki keza yeniden sadece ev değil, şehir ve kültür inşa edilecektir. Bu bakımdan, şehirlerimizin, bilim ve teamüllerin rehberliğinde, şehrin özünü yansıtacak şekilde yeniden inşa edilmesi, önemlidir.
AFET BAKANLIĞI KURULMALIDIR!
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’ın belirttiği gibi, afet sürecinde, kamu, yerel yönetim, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyonu ve işbirliğini esas almalıyız. Bunun için afet öncesinden başlayarak planlı şekilde, düzenli kurulacak mekanizmalara ihtiyaç vardır. Ülkemiz, pek çok afetin yaşandığı bir coğrafyada olduğundan, Afet Bakanlığı kurulması, değerlendirilmelidir.
ÖNCELİKLERİMİZ, DAVRANIŞLARIMIZ VE GAYRETLERİMİZ, DEPREM MİRASIMIZ, DEPREM HİKAYEMİZ VE DEPREM HATIRAMIZ OLARAK KALACAKTIR!
Deprem bölgesinin, sosyal ve ekonomik açıdan toparlanmasına ve istihdamın korunmasına ve sonrasında artırılmasına katkı sağlanmalıdır. Afet bölgesindeki aile işletmeleri ve diğer işletmelere, insan kaynağı, donanım ve bakım desteği verilmelidir. Ürün ve hizmet alımlarında deprem bölgesindeki işletmelere öncelik verilmelidir.
Zaten kalpleri kırık olan mağdurlarımızın, seçim dolayısıyla bir daha kalplerinin kırılmalarına yol açacak istismar ve davranışlara izin verilmemelidir.
Bu millet, büyük bir millettir. Bu dev sorunları kesinlikle çözebilecek bir potansiyele sahiptir ve çözecektir.
Bu dönemdeki önceliklerimiz, davranışlarımız ve gayretlerimiz, hafızalarda kalacak ve dolayısıyla bizim tarihe bırakacağımız hoş sedamız, deprem mirasımız, deprem hikayemiz ve deprem hatıramız olacaktır.
Yazımızın başında belirttiğim gibi, eşine az rastlanır bir felaketle karşı karşıyayız. Hem bireysel hem de kurumsal olarak büyük kayıplar yaşadık. Kaybettiğimiz canların telafisi maalesef elimizde değildir. Ancak, diğer konularda, yaraları sarıp, yeniden ayağa kalkabiliriz. Daha önce defalarca yaptığımız gibi, birlik ve dayanışma anlayışı ile tüm bunları aşabiliriz. Depremin ilk gününden bu yana, büyük bir dayanışma örneği gösterdik. Hem bireysel hem de kurumsal olarak, kapasitelerimizi zorladık ve yaraları sarmaya başladık. Bundan sonra da aynı azim ve kararlılıkla ama daha sistemli olarak yaralarımızı saracağız. Şu ana kadar birçok güzel çalışmaya şahit olduk, bunları sürdürülebilir hale getirerek üretmeye ve çalışmaya devam edeceğiz.
Ekonomimizi sırtlayan aile şirketleri başta olmak üzere, şirketlerimizi destekleyecek ve yeniden üretmelerine destek olacağız. Tüm bunları, birlik ve dayanışma duygusuyla ve sistemli bir şekilde yapacağız. Tüm bunları yapabilecek kurum ve bireylere sahibiz. Hep birlikte, çalışarak başaracağız.
Tüm kayıplarımız için, elbette üzgünüz.
Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, Allah’tan tekrar rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralananlara acil şifalar diliyorum.
Bugünkü yazımızı sonlandırırken, milletimize, ülkemize, insanımıza geçmiş olsun diyorum. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, hoşça kalın, sağlıkla kalın.
Mehmet ERGİN
Kurucu (Founder)
Aile Şirketleri Uzmanı (Doctor of Philosophy in Family Business - PhD)
Yönetim Danışmanı (Certified Management Consultant - CMC)
Stratejik Planlama ve Stratejik Yönetim Danışmanı
Yayın Tarihi: 20 Mart 2023 Pazartesi