-
Öğrenmenin Unutulmaya Yüz Tutan Yolları
"Bir çocuğun zeki olmasını istiyorsanız, ona masallar anlatın. Eğer daha da zeki olmasını istiyorsanız, daha çok masal anlatın…"
– Albert Einstein
Bir zamanlar karanlık gecelerin ayrılmaz parçaları olan masallar, kıssalar, öyküler…
Büyüklerin ağzından ağır ağır çıkan kelimelerle dinleyen genç beyinlerin kıvrımlarında şekillenen birbirinden eğlenceli, tatmin edici ve hayret verici görüntüler, sahneler…
Görülmemiş diyarların kokularını, henüz yaşanmamış yaşamların deneyimlerini, bilinmeyen duyguların tatlarını hayal etmemizi sağlayan o eşsiz deneyimler…
Artık hem bizim hayatımızdan hem de çocuklarımızın hayatından "anlatılan" öyküler yavaş yavaş çıkıyor. Onun yerine televizyon programları, filmler, bilgisayarlar, tabletler ve taşınabilir cihazlardaki "eğlenceler" geçiyor. Önceden başkaları tarafından hazırlanmış, görselleştirilmiş, seslendirilmiş, alıcının hayal gücüne fazla bir iş bırakmayan içerikler, leblebi-çekirdek gibi tüketilir hale geliyor. Dijital veri yağmuru çağına beynimizin hazırlıklı olmadığını artık iyi biliyoruz. Pek bilmediğimiz kısım ise bu "kayıp ve kazanç"ların uzun vadede bize neler getireceğidir.
Öykülerin beyinde yarattığı aktivitelere dair örnekler. Sarı renkli bölümler "aksiyon sahnelerini canlandıran" kişilere ait faaliyetleri; mavi renkliler ise "duygu ve düşünceleri zihinsel olarak kurgulayan" kişilere ait faaliyet alanlarını göstermekte.
Okumak ve dinlemek, hayal gücümüzü kamçılayan, zihnimizin "gerçeklik kurma" işlevini harekete geçiren ve geliştiren çok önemli uyaranlardır. Kurmaca öyküler, sosyal dünyanın basitleştirilmiş, sıkıştırılmış ve özetlenmiş benzeşimleri veya modelleri ve çok önemli bir bilgi aktarım araçlarıdırlar. Bizden farklı olan birçok insan ve düşünceyi de anlamaya imkan vererek, sosyal iletişim ve empati gibi en temel sosyal becerilerimizin olgunlaşmasında hayati öneme sahiptirler (1, 2). Bu bilgi aktarımı büyük oranda, zihinsel kurgulama devrelerini faaliyete geçirerek gerçekleşir. Okurken yazarın edebi dilinden, dinlerken ise anlatıcının sesindeki duygusal tonlamalardan başka yönlendirici etkiyle karşılaşmayan zihnimiz, tamamen kendisine özel sahneler ve deneyimler yaratır. Bunu yapmak zorundadır zira beynimizdeki devrelerin esas varlık amacı, aldığımız verilere olabildiğince detaylı bir şekilde anlam vermektir. Binlerce yıldır bu devrelerin işleyişini ilk ateşleyen şeylerden birisi ise öyküler, masallar ve kıssalardır.
Öyküleri değerlendirme ve içsel dünyada canlandırma süreci oldukça kişisel bir süreç gibi görünüyor. Her ne kadar çalışılması zor bir konu olsa da hikaye dinleme üzerine yapılan beyin tarama çalışmalarında farklı sonuçlar elde ediliyor. Bu çalışmalardan bir tanesinde, bazı insanların öykü dinlerken zihinsel canlandırmadan sorumlu ön beyin bölgelerinin daha aktif olduğunu; aksiyon ve hareketli betimlemelerde ise beynin motor kontrol bölgelerinin fazla faaliyete geçmediği gözlenmiş. Diğer bazı katılımcılarda ise durum bunun tam tersi. Yani, en azından çalışmaya katılan denekler açısından, bazı kişilerin öykülerdeki duygusal ve düşünsel betimlemelere zihinsel canlandırmalarla, bazılarınınsa öykünün hareketli kısımlarına beyinlerinin harekete dair bölgelerindeki faaliyetlerle cevap verdiklerini söylemek mümkün (4). Daha da özetle söylersek, aynı öyküleri dinlesek bile beynimizde farklı devreler faaliyete geçiyor, farklı faaliyet kalıpları oluşuyor. Bu da öykülerin her birimizde yaptığı etkinin benzersiz olmasına katkı sağlayan önemli bir unsur.
Modern dijital çağın içerikleri bu açıdan pek fakirdir. Görüntüler, sesler, senaryolar, duygular, gülünecek ve ağlanacak noktalar… Hep hazır halde gelir. Bize ise sadece izleyip, "komut" aldığımız yerde o komutlara uygun tepkiler vermekten başka iş bırakılmaz genellikle. Böylece sadece vaktimizi geçirir, evrenin en muhteşem "hayatta kalma ve öğrenme" donanımı olan beynimize herhangi pek ciddi bir yük yüklememiş oluruz.
Dijital çağ hepimizin başını döndürüyor. Teknolojik oyuncaklar erişkinleri bile kolaylıkla esir alabiliyor. Fakat düşünebilen, ilerisini hesap edip kestirimlerde bulunabilen beynimizin bize yüklediği bir sorumluluk var. Kendi ürünümüz olan teknoloji ve dijital bilginin bize nelere mal olabileceğini iyi hesaplamak, binlerce yıldır insanlığı hayatta tutan bilgi kaynaklarımızı ve değerlerimizi unutma tehlikesine karşı önlem almak, bu sorumluluğun doğal sonuçları. Belki Binbir Gece Masalları’nın, Gulliver’in Seyahatleri’nin, Sinbad’ın Maceraları’nın, Şahmaran’ın modası geçmiş gibi gelebilir; ama etkileri hala capcanlı orada duruyor.
Kullanıp kullanmamak ise bize kalmış.
Kaynakça: [n]Beyin Dergisi ve Matematiksel