-
Modern İlişkilerde Yanlış Anlaşılan Özgüven Duygusu Hakkında İsabetli Bir Muhakeme
Günümüzde özgüven duygusu da meta haline gelerek klişe bir reklam malzemesi oldu dersek abartmış olmayız. Bunun üzerine özgüveni, modern insan ilişkileri bağlamında ele alan bir yazıyı paylaşmak istedik.
Modern ilişkilerde yanlış anlaşılan özgüven duygusu hakkında isabetli bir muhakeme
Özgüven, tüm korkakların suratlarına geçirdikleri bir maskedir.
Şimdi efendim, bildiğiniz üzere, person kelimesi kökenini latincedeki personadan alır. Bu da 'maske' demektir özünde ve tiyatrodaki karakterlere gönderme yapar. Kent toplumunun oluşmasıyla birlikte bir kamusal hayat/özel hayat ikiliği doğmuştur ki; bu konuyla Hannah Arendt Hanımefendi insanlık durumu adlı eserinde özenle ilgilenmiştir.
Kamusal hayata karışan birey, kendine bir kişilik seçmek zorundadır.
Zira kamusal alan aynı zamanda yabancılaşmanın alanıdır. İktisadi ve siyasi ilişkiler üzerine bina edilip tüm kültürel üst yapı da bunun üzerinden şekillendirilir. Çok kısaca, insan, kamusal olanda 'kendi' olanı bulamaz; yüzüne bir maske geçirmek zorundadır ki karşılaşacağı olası durumlara karşı maskenin, yani kabuğun altındaki hassas ve yumuşak dokuyu; fakat aynı zamanda girift ve düzenden yoksun özü koruyabilsin.
Antik Yunan felsefesinden, Antik Roma'ya; oradan Bizans ve İslam kültürüne, personanın ne olması gerektiği; kamusal/özel ikiliğinin nerede başlayıp nerede biteceği hep konuşuldu, tartışıldı. Devlet kapitalizmlerinin uygulandığı fordist dönemde de süreç pek farklı değildi açıkçası. Lakin ne zamanki uluslararası şirket kapitalizmleri (neoliberalizm) gemi azıya aldı; işler o noktada değişmeye başladı. Kamusal ve özel alan arasındaki sınırlar müphemleşti, hatta birbirine karıştı. Birey, personanın ardındakini koruma noktasında daha güvencesiz hale geldi. Bu noktada geriye yapılacak tek bir şey kalıyordu;
'Ya herro ya merro'
'Özgüven' dediğimiz şey, işte yukarıdaki deyişteki herro'dur. Merro olup kamusal hayatta incitilmek istenmeyen birey, herro olup, başkaları onu yargılamadan ve ezmeden önce önlemini almak zorundadır. Tabi bu zorunluluk, devasa bir uzmanlar sektörüne de yolu açmıştır; psikologlar, kişisel gelişim uzmanları, yazarlar, Youtuberlar vs. Herkes bireye nasıl özgüvenli olacağını ve kendisini nasıl koruyacağını anlatmaya başlamıştır. Hayatta karşılaşılabilecek tüm koşullara karşı tek bir 'özgüven tipolojisi' geliştirilmiştir ve beklentiye göre bu tipoloji bireyi koruyacaktır. Lakin yaşamdaki belirsizliklerin sayısı sınırsızken, maskenin kapsam alanı kısıtlıdır. Birey, kapsam alanı dışına çıkıp belirsizlik ve yenilgiler ile karşılaştığında; bilgisizliğinden ötürü maskenin amacını değil, niteliğini sorgulamaya başlar. 'şöyle yapsaydım' der, 'burada böyle davranmak lazım' der; tüm olasılıkları kapsayacak bir meta maske geliştirmeye çabalar fakat bunu yaparken psikolojik anlamda kendini tükettiğinin farkında değildir.
Bu noktada şu soruyu soruyorum kendime: nedir bu özgüven?
Kişinin özüne güvenmesi mi? Eğer öyleyse hangi özden bahsediyoruz peki, insan karakteri bu derece girift ve tabakalıyken? Olmakta olan şu; neoliberal dünyaya adım atan insan, kişiliğini mümkün mertebe yontup tek tipleştiriyor ve diyor ki işte bu benim özüm ve ben buna güveniyorum. Buradaki sıkıntı ise, sadece kişiliğin tep tipleşmesi değil; her koşulda, yaratılan bu tek tip öze güven duyacak olmak. Böyle bir şey mümkün değil. Kendime neden her koşulda güven duyayım ki? Bu çok yorucu değil mi? İnsanın bildiği ve bilmediği şeyler vardır. Bildiğim şeyler hakkında konuşma hakkımı kullanırım. Bilmediğim şeyler hakkında ise ya izleyip nasıl yapıldığını öğrenir ya da susarım. Bunun aksi, insanın psikolojik manada yıpranmasına ve karakterin derinlik algısının yoksunlaşmasına yol açar. Zannediyorum ki, günümüz insanının bu derece yüzeysel ve bomboş olmasının sebeplerinden biri de budur.
Bir korkak değilseniz eğer, suratınıza özgüven maskesini geçirmeye ihtiyacınız yok.
Kontrol altına almaya çalışan insan, kendi kurduğu sistem tarafından kontrol altına alınacaktır; o artık özgür değildir. Yaşamın tüm olasılık ve belirsizliklerine açık olan insan ise gerçek anlamda özgürlüğü tadabilecek olandır. Burada, kamusal/özel alan kaynaşmasına karşı alınabilecek önlemler de söz konusu tabii ki. Mümkün mertebe, neoliberal kitle sosyolojisinin beklenti ve şiddete varan baskısından uzakta kalmayı seçebilir birey. Bunu yapmak için de özgün bir etik anlayışı geliştirip o felsefe ile hayata karışabilir. Elbette tek bir doğru felsefeden bahsedilemeyeceği için, bu herkes için farklı olacaktır.
Kaynakça: Ekşi Sözlük